9 Mart 2013 Cumartesi

Kıyamet Günü, 2012





LO IMPOSIBLE
The Impossible
Kıyamet Günü


Yöneten: Juan Antonio Bayona
Tür: Dram, Tarih, Gerilim
Ülke: İspanya
Süre: 114 dk
Imdb: 7.6      Sinemalar: 7.0
Oyuncular: Naomi WattsEwan McGregorTom Holland, Geraldine Chaplin, Marta Etura



Nothing is more powerful than the human spirt.


  Kış tatili için Tayland'da sahil kenarındaki bir otele yerleşen Bennett ailesi, güneşin ve denizin tadını çıkarmaktadır. Maria ve Henry, üç erkek çocukları ile gece düzenlenen noel kutlamalarında eğlenceli bir gece geçirirler. Ertesi sabah  havuzda çocukları ile ilgilenen çift, etrafın sarsılması ile diğer herkesle birlikte buz kesilir. Bir kaç dakika sonra dev bir dalga otelin duvarları üzerinden üstlerine doğru gelmektedir. Cennet gibi olan tatil beldesinde bir kaç dakika içince cehennem yaşanmaya başlar.

  Tsunami filmin en başlarında gerçekleşiyor. Devamında ise aile fertlerinin bir araya gelmek ve hayatta kalmak için verdiği savaş anlatılıyor. Binlerce ölümün gözler önünde olduğu filmde içimizin burkulduğu bir çok sahne var. Üç erkek çocuktan, özellikle de en büyükleri Lucas'ı oynayan Tom Holland mükemmel bir performans sergilemiş. Özellikle hastanede yatanların yakınlarını bulmak için üstlendiği görevde kendisini hayranlıkla izledim. Baş rollerdeki Naomi Watts ve Ewan McGregor'a diyecek bir kelime bile bulamıyorum zaten.

  Kıyamet filmlerini sevmem, filmin adını yine ticari amaçlarla bu şekilde çevirmişler. Gerçi orjinal adının yerine de daha iyisinin gelebileceğini düşünüyorum. Filmde kesinlikle kıyametten bahsedilmediğini, yaşanmış gerçek bir doğal afetin anlatıldığını belirtmek isterim. Filmin başında belirtildiğine göre hikayesi de gerçek bir hikayeye dayanıyor. Afet filmlerini hiç seyretmem, aklıma bununla ilgili bir karşılaştırma gelmiyor bu sebeple. Ama net olan bir şey var, kumsal bölgesinin tsunamiden sonraki halini nasıl çekmişler, kesinlikle takdire şayan sahnelerdi.


 Bu tarz, pek çok insanın hayatını etkileyen hikayelerde sadece tek bir ailenin hikayesinin anlatılması hep eleştirilir. Bu filmin eleştirilerini okurken diğer dikkatimi çeken bir öğe de ırkçı yönüydü. İspanya ve Amerika'nın beraber çektiği bir filmde beyaz bir ailenin hikayesini izlemek şaşırtıcı bir bilgi olmasa gerek. Bunu itici bir yanını da göremiyorum ayrıca, negatif bir gönderme yapılmadığı sürece. Ve tarihten böyle bir kesiti tüm insanların dramını anlatacak şekilde çekerlerse bu belgesel olur, film değil. Bu bir ailenin kurtuluş hikayesi, Tayland'daki tsunami felaketinin belgeseli değil. İzlerken bu ayrıntıların da sizi rahatsız etmesine izin vermeyin diye belirtmek istedim. Son olarak izleyeceksiniz ağlamaya hazırlıklı olun diyeyim. İyi seyirler film severler.


İzlemek isteyenler buradan ulaşabilirler.

5 Mart 2013 Salı

İyi Bir Yıl, 2006

A GOOD YEAR
İyi Bir Yıl
2006


Yöneten: Ridley Scott
Tür: Dram, Komedi, Romantik
Ülke: ABD, İngiltere
Süre: 117 dk
Imdb: 6.8     Sinemalar: 7.2
Oyuncular: Russell Crowe, Marion Cotillard, Abbie Cornish, Freddie Highmore, Albert Finney, Archie Panjabi



Dudaklarımı affet. Onlar hep kendilerini en olmadık yerde bulurlar.


  Para kazanmayı bir tutku haline getirmiş Max Skinner, işinde çok iyi bir borsacıdır. Hayatta gerçekten değer verdiği tek insan çocukluğunda onunla ilgilenen amcasıdır. Büyüyüp iş hayatına atıldığında amcasına olan ziyaretleri sona erer. Bir gün ofisine gelen telefonla Henry amcasının öldüğünü öğrendiğinde sandığını kadar üzülmemiştir. Amcasının ona bıraktığı şato büyüklüğünde görkemli evi ve üzüm bağlarını görmeye gittiğinde ise durum değişir. Evi satmak ve anıları arasında gitgeller yaşadığı sırada Fanny Chanel adında bir kadınla tanışır ve aşık olur. Peki bu aşk ona, evinin, işinin, kısaca tüm düzeninin olduğu ülkeden kilometrelerce uzak olan bu ülkede kalmasına yeterli sebebi verecek midir?

  Size benim sıcak film kavramımı anlatmıştım öyle değil mi? Hatta ilk paylaştığım film Les Petits Mouchoirs de bu tarz bir Marion Cottillard filmiydi. Konusu ve mekanı öyle sıcak ki izlerken bir tür huzur veriyor insana. Bu tarz filmler insanların hayatını ya da düşüncelerini değiştirecek tarzda filmler değildir fakat duygu yönünden moralinizi düzeltecek filmlerdir. Max'in çocukluğuna yapılan flashbackler ve yaratılan amca karakteri harikaydı. Ridley Scott tanıdığım bir yönetmen değildir ancak çok iyi bir iş çıkarmış, bunu söyleyebilirim. Marion Cotillard çok sevdiğim ve beğendiğim bir oyuncu. Kendisini hep bu tarz filmlerde, bu tarz rollerde izlemeyi istiyorum. Russell Crowe daha önceleri keşfedemediğim, çok kaliteli bir oyuncu. Bu filmle siması hafızama kazındı, sizlere da aynısının olacağına eminim. Max'in gençliğini Freddie Highmore oynuyor ki çok sevdiğimiz şeker tadında genç bir oyuncudur kendisi. Bu tarz filmleri önerirken en başta neden önerdiğimi açıklama gereksinimi duyuyorum farkında olmadan. Çünkü filmden ne beklerseniz filmin sonundaki düşüncenizi o belirler. Aksiyon bekleyip aksiyon göremezseniz o film sizin için kötüdür. Bu yüzden hangi ruh halinde izlemeniz gerektiğini de tavsiyelerime ekliyorum. Şimdi çok uzatmadan fotoğraflar ve fragman ile size veda ediyorum. İyi seyirler film severler.

2 Mart 2013 Cumartesi

Maç Sayısı, 2005

MATCH POINT
Maç Sayısı
2005


Yöneten: Woody Allen
Tür: Romantik, Suç, Gerilim
Ülke: ABD
Süre: 124 dk
Imdb: 7.7     Sinemalar: 7.6
Oyuncular:  Scarlett JohanssonJonathan Rhys Meyers, Matthew GoodeEmily Mortimer, Brian Cox


Did anyone ever tell you you have very sensual lips? 



 

 Chris Wilton, tenise gönül zengin bir eğitmendir. İş dünyası için yeni gençler aradığı sıralarda Tom Hewett ile tanışır. Tom, alçak gönüllü, yakışıklı ve teniste oldukça yetenekli bir adamdır. İkisi arasında sıcak bir arkadaşlık oluşurken aynı zamanda kız kardeşi Chloe ve Tom arasında da bir elektriklenme olur.

 Aileye yeni katılan Tom, herkesin gözüne girmeye aday bir delikanlıdır ancak önünde büyük bir engel vardır. Chris'in karısı Nola, inanılmaz güzellikte ve seksilikte bir kadındır ve Tom gözlerini ondan alamamaktadır. Chloe sayesinde bir anda kendini içinde bulduğu bu serveti tehlikeye atmaktan deli gibi korksa da tek düşünebildiği Nola'ya sahip olmaktır. Bir süre sonra arzusu karşılıksız kalmadığında ikisi de yaptıklarının yanlış olduğunun bilincindedir fakat aşktan daha doğru ne olabilir?

  Çok bilindik bir aşk üçgeni, çok bilindik bir erkek karakteri. Beylerimizi kızdırmak istemiyorum, Scarlett bu filmde o kadar güzel ki, Tom karakterine bir bayan olarak hak verebiliyorum. Filmin sonu beni çok şaşırtmıştı. Daha sonra düşündüğümde Allen'ın mantığında bir yanlışlığın olmadığını, garip bir son değil mantıksız bir karakter yarattığını anladım. Filmlerde bazen kendimizi yerlerine koyup "Ben olsaydım ne yapardım?" diye düşündüğümüz olur. Eğer erkekseniz özellikle, kendinizi Tom'un yerine koyarak seyretmenizi öneriyorum. Sonun o zaman sizi şaşırtacağını zannetmem. Bayan izleyicilerin ise heyecanlı bir aşk üçgeni her daim ilgisini çekecektir, tıpkı benim ilgimi çektiği gibi. İyi seyirler film severler.


İzlemek isteyenler buradan ulaşabilirler.