30 Ağustos 2012 Perşembe

Anneler Günü, 2010

MOTHER'S DAY
Anneler Günü
2010


Yöneten: Darren Lynn Bousman
Tür: Gerilim, Suç
Ülke: ABD
Süre: 112 dk
Imdb: 6.2     Sinemalar: 7.9
Oyuncular: Briana Evigan, Jaime King, Shawn Ashmore, Deborah Ann Woll, Alexa Vega, Rebecca De Mornay, Frank Grillo, Patrick Flueger, Lyriq Bent,


Sanırım sadece, yanlış eve taşınmışsınız...
-Ike Koffin



 Öncelikle başlığa ve türe baktığınızda bir garip oluyor, ben de farkındayım. 'Bu isimde gerilim filmi mi olur muymuş canım' dediğinizi duyar gibiyim, haklısınız, ben de dedim. Fakat filmi biraz önce izledim ve taze heyecanımla yazıyorum; Muhteşemdi!

  Bir banka soygunundan alelacele kaçan üç kaçakçı erkek kardeş, birileri yaralı olduğu için evlerine sığınmak isterler. Ancak annelerinin evi kaybettiğini bilmiyorlardır ve eve direk dalarlar. Evin yeni sahipleri ise kasırgadan korktukları için bodruma sığınmış, 6 arkadaşları ile yukarıdakilerden habersiz eğleniyorlardır.
  Kardeşlerden biri aşağıda birilerinin olduğunu fark ettiğinde hepsini rehineleri haline getirirler. Annelerine ulaşıp onu ve kız kardeşlerini eve çağırırlar. Anne eve geldiğinde üç oğlunu da azarlar. Umutlanan ev sahipleri kurtulmak için anneye yalvarırlar ancak oğullarını eğitenin anne olduğunu bilemezler.

  Filmin bundan sonrası rehinelerin kurtulma çabası ile geçiyor. Annenin acımasızlığı, oğullarının umursamazlığı, karı koca olan rehinelerin sürekli eşleri ile tehdit edilişleri... Film orta yerinden itibaren, gram azalmayan bir gerilimle devam ediyor. Daha fazlasını söyleyemem çünkü bu tarz filmlerde önemli olan konu değil zeki katillerin ve kolay kolay ölmeyi kabullenmeyen insanların birbiriyle ne kadar savaştığı oluyor. Konusu ile ilgilenmeyin. Gerilim seven biri iseniz, direk açıp seyredin. Çünkü bu film kaçmaz! 


Adı Çıkmış, 2010

EASY A
Adı Çıkmış
2010


Yöneten: Will Gluck
Tür: Komedi, Romantik
Ülke: Abd
Süre: 92 dk
Imdb: 7.2    Sinemalar: 8.1
Oyuncular:  Emma Stone, Amanda Bynes, Penn Badgley, Alyson Michalka, Stanley Tucci, Malcolm McDowell, Dan Bryn




LET'S NOT AND SAY WE DID!




  Lisede tabiri yerinde ise anonim, görünmez bir hayat süren Olivia, söylediği bir beyaz yalanla her şeyi tersine döndürür. Yakın arkadaşına hafta sonunu erkek arkadaşıyla geçirdiğini söylediğinde her şey yolundadır, hatta hafta sonu geçtiğinde hayali erkek arkadaşı ile geçirdiği hayali hafta sonunu ve yaşadığı cinsel deneyimleri anlatırken de belki her şey normaldir fakat bu konuşmanın kızlar tuvaletinde yapılması ve bunun yanlış kulakların duyması onun sonu olur. Dedikodu belki de bir tenefüste tüm okula yayılmıştır. Artık yürürken herkes Olivia'ya bakmaktadır, görünmezliği bir yalanla yok olmuştur.
  Bunu en yakın arkadaşı olan Brandon'la paylaştığında o da Olivia'dan yardım ister. Kendisi eşcinseldir ve okulda bunun bilinmesini istemiyordur. Olivia ona yardım eder ve onunla birlikte olmuş gibi davranır. Ardından bu okulda eskiden kendisi gibi görünmez olan ve popüler olmak isteyen erkeklerin ardı arkası kesilmez. Bir anda yalandan birlikte olduğunu söylediği kişi sayısı artmıştır ve o bunun sayesinde popülerite hem de harçlığını çıkartmaktadır. Ancak her şey kontrolünden çıktığı vakit, artık gerçekleri konuşmanın vakti gelmiştir. Peki ya yanlışlıkla kirletilmiş bir ün, nasıl temizlenir?

  Bu filmi, bu tatlı mı tatlı filmi izleyenlerin aklında öncelikle Emma Stone'un Pocketfull of Sunshine şarkısındaki performansı kalmıştır. Öyle tatlıydı ki!  Konusu en farklı olan komedi filmlerindendi ve temin ederim 2010'ların en iyilerindendi. Artık hepsi birbirinin aynı olan komedi filmlerinden sıkıldığımız bir zamanda bu film bana iyi gelmişti. Oyuncular zaten çok tanıdıklar gördüğünüz gibi. Emma, kendi sınırlarını bile zorlamış.      Eğer izlemedi iseniz ve bugün gülme modundaysanız, Easy A'i tek geçiyorum. İyi seyirler film severler.

28 Ağustos 2012 Salı

Kardeşler, 2009


BROTHERS
Kardeşler
2009



Yöneten: Jim Sheridan
Tür: Dram, Savaş, Psikolojik
Ülke: Abd. Afganistan
Süre: 105 dk
Imdb: 7.2     Sinemalar: 8.5
Oyuncular: Natalie Portman, Jake Gyllenhaal, Tobey Maguire



Kim demiş savaşın sonunu sadece ölenler görür diye. Ben savaşın sonunu gördüm. Asıl soru, şimdi yaşamaya nasıl devam edeceğim?
-Sam


  Sam Cahill (Tobey Maguire), Afganistan'da terörle savaşmak için gönderilmiş bir askerdir. Kardeşi Tommy (Jake Gyllenhaal) hapisten yeni çıkmıştır. Kardeşini alıp evine getiren Sam, karısı ve iki güzeller güzeli kızı ile tanıştırır.
  Göreve çağrıldığında Sam, ailesini tekrardan bırakıp gitmek zorunda kalır. Çok zorlu bir görev için Afganistan'a gitmiştir ve orada helikopterle yer değiştirirlerken bir saldırıya uğrarlar. Çok gecikmeden eve ölüm haberi gider. Eşi Grace haberi aldığında perişan olur. Küçük kızları ile bu habere alışmaya çalışırlarken Tommy'de hep yanlarında olur. Bu mutsuz zamanında kendisiyle ilgilenen Tommy ile Grace arasında bir etkileşim de olmuştur. Kızları da onunla oynamaya bayılıyorlardır.
  Sam, esir düştüğü yerden kurtarılıp eve döndüğünde ise başından bir çok olay geçmiştir. Ne o eskisi gibidir ne de evindekiler. Onun evine yeniden alışması artık her zamankinden daha olaylı ve evdeki herkes için daha problemli olacaktır.

  Konusu öncelikle akılda kardeşinin karısıyla bir şeyler yaşayan bir adamı akılda bırakıyor. Ancak filmin üzerine düştüğü konu değil bana göre. Aşk-ı Memnu tadında bir şey beklemeyin diye söylüyorum. Daha çok, Sam'in askerde yaşadıkları ve evine geri döndüğündeki adaptasyon süreci ele alınmış. Sürekli kendini tehlikede hissetmesi, evini güvenli bir yer olarak görememesi, sürekli silah taşıma isteği yani kısaca yaşadığı onca şeyin psikolojisine olan etkilerini anlatmışlar. 
   Kadroya dönüp dönüp tekrar bakabiliriz. Black Swan'in Natalie'si, Spider Man'in Tobey'i Love and Other Drugs'ın Jake'i. (tabii bende iz bırakan filmlerini baz aldım) Oyunculuklar mükemmel seviyedeydi. Bu kadar inişli çıkışlı, boş kırıp dökmeli sahneler varken bazen Jake ile Tobey yer değiştirmeli miydi diye düşündüm. Ancak Tobey gerçekten kendisini aşmış. İki küçük güzelliği de unutmamak lazım, yaşlarına ve performanslarına bakıldığında ikisinin de önü açık. Ben zaten Bailee Madison'a hastayım. Umarım izlerken siz de benim kadar sinirlenirsiniz, dermişim. :) İyi seyirler film severler.





25 Ağustos 2012 Cumartesi

.45, 2006

.45
2006



Yöneten: Gary Lennon
Tür: Suç, Gerilim, Dram
Ülke: Abd
Süre: 101 dk
Imdb: 5.5     Sinemalar: 7.5
Oyuncular: Milla Jovovich, Stephen Dorff, Angus Macfadyen, Aisha Tyler, Sarah Strange, Robin Brûlé, Vincent Laresca,



Life is like sex, you want it done right you have to do it yourself 
-Kat


   Kate ve sevgilisi Big Al, New York sokaklarında kanunsuz silah satan bir çifttir. Big Al, büyük hayalleri olmayan bir adamdır. Kendi mahallesinde yaptığı işleri kazandığı para ve namı ona yeterlidir. Ancak Kate'in daha büyük hayalleri vardır. Bunlara sahip olmak için Al'ın arkasından iş çevirmeye kalkar ve Al bunu öğrendiğinde Kate'i  döver.
Bu ilk sefer olmadığı için çevresindekiler ona üzülmekte ve Al'a bağımlı olmadığını, kendi kendisine de yetebileceğini anlatmaya çalışmaktadır. Ancak öyle belalı bir adamdan ayrılmak hiç de kolay değildir. Ondan hoşlanması konusunda içinde hala umutlar barındıran lezbiyen aşığı Vic, Big Al'ın yandaşlarından olan ancak başından beri Kate'den hoşlanan Reilly ve kadınların şiddet görmesini engellemek için bir programda çalışan Liz ona Al'dan kurtulma konusunda yardım etmeye kararlıdır. Big Al'ı öldürme planı yaparlar. İncinmiş bir kadının alacağı intikamdan daha acımasızı olamaz.

  Bu filmi de zamanında rastgele açıp izlemiştim ve aklımda en çok yer eden Mila'nın yüzünün güzelliği muhtemelen. Filmde sevgilisinden şiddet görmesine rağmen evden gidemeyişi, bir çok kadının hikayesiyle bir. Ancak o, bir şeyleri değiştirmek için tüm bencillikleri yapmaya hazır. Benim için garip kısmı oyuncularla röportaj tadında konuşulmasıydı. "Ne oluyor yahu?" dedim bir an. Cast gerçekten çok iyi, konu için büyük bir orijinallik beklememenizi öneririm. Big Al'ın tam bir gangster olması da gözümden kaçmadı, Milla'nın o adamın yanında nasıl da sırıttığına inanamazsınız. Sonuç olarak Kat filmin sonunda yaptıklarıyla ağızları açık bırakıp gidiyor. Bu akşam size önerim gangsterler, silahlar ve silah satıcıları arasında yaşayan bir kadının bir adamdan aldığı intikamı konu alıyor. İyi seyirler film severler.

24 Ağustos 2012 Cuma

Mezarına Tüküreceğim, 2012

I SPIT ON YOUR GRAVE
Mezarına Tüküreceğim
2012



Yöneten: Steven R. Monroe
Tür: Gerilim, Psikolojik, Dram
Ülke: Abd
Süre: 108 dk
Imdb: 6.2     Sinemalar: 8.3
Oyuncular: Sarah Butler, Chad Lindberg, Jeff Branson, Andrew Howard, Saxon Sharbino, Mollie Milligan








 Yeni bir kitaba başlamak üzere olan genç yazar Jennifer, biraz temiz  havanın ona ilham vereceğini düşünerek ormanda bir kulübe kiralar. Yeni evi doğayla iç içe, huzurlu bir mekandır. Sabahları koşusunu yapıp akşamları da şarabını koyup kitabını yazmaktadır.  Fakat bir gece, etrafındaki huzur tablosu birden yok olur.
  Evine zorla giren bir kaç adam Jennifer'ı alıkoyar. Kendilerine eğlence arayan bu ayyaş adamlar, onu kameraya ayıp aptalca şakalarına alet etmektedirler. Jennifer ne yapar eder, adamların elinden kurtulup ormanda koşmaya başlar. Ancak yardım alacağı kimse yoktur. Telefonu evdedir, etrafta tanıdığı biri yoktur ve adamlardan biri polis olduğu için polislere de güvenemez. Ormanda onu bulduklarında hem cinsel istismara hem de şiddete uğrar. Adamlar onu öldürmeye hazırlanırken Jennifer köprüye doğru yürüyüp kendisini akıp giden nehre bırakır. Ardından olanlar bu hikayenin sonunu tamamen değiştirmektedir.
  gİçleri rahat etsin diye günlerce cansız bedenini nehirde arayan adamlar hiç bir iz bulamamışlardır. Bir süre geçtikten sonra öldüğüne ikna olduklarında etraflarında o günü hatırlatan garip işaretlere rastlarlar. Ve ardından intikam vakti gelmiştir. Jennifer'ın kendisine yapılanı ödetmeden gitmeye hiç niyeti yoktur.

Adından dolayı bu filmi defalarca "bu ne be" diyerek geçmişliğim var. Açtığımda da konusunu okumadan açmıştım. Ama film beklentimin çok üzerindeydi. Baş roldeki Sarah Butler, çok tanıdık geliyor fakat önceki projelerini hiç izlememişim, garip. Onun dışında bir bayan olarak izlemesi en zor şeylerden biri, bir kadına şiddet uygulanması. Bu sahneleri abartmadıklarını ön yargılarınızı yıkmak için söylüyorum. Ve bayanlar, içinizi ferah tutun. Bizim bile içimizin acıdığı o sahnelerin intikamını Jennifer hiç acımadan alıyor. Bu gece biraz gerilim istiyorsanız size önerim bu film. İyi seyirler film severler.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Aramızda Bebek Var, 2011

UN HEUREUX EVENEMENT
Aramızda Bebek Var
2011




Yöneten: Rémi Bezançon
Tür: Dram, Komedi
Ülke: Fransa
Süre: 107 dk
Imdb: 6.2     Sinemalar: 7.4
Oyuncular: Louise Bourgoin, Pio Marmaï...








  Bu paylaştığım film anne adaylarının, bir yönden aile olmaya karar vermiş insanların mutlaka izlemesi gereken bir film. Konusu ile ilgili size pek bir şey söyleyemem. Henüz anne olmadım. Ancak bir annenin ağzından yazılmış ve sinemaya aktarılmış bu film hem dokuz ay ve sonrasında annenin yaşadıkları, bunu çevreye yansıtış biçimleri, babanın kadının hamileliği süresince ki rolü teker teker bu filmde değinilerek anlatılıyor. Öyle tatlı, öyle de güzel bir çift ki baş rollerimiz, hepimiz hayatımızın geçmişteki ya da gelecekteki bir partını izliyor gibi dikkatle izliyoruz filmi.


 Film hakkında ben bir şey söyleyemem demiştim. Ben size, annenin sözlerini aktarayım: 

- O beni bir sınırın eşiğine getirdi ve her bana sınırlarımın ötesine gitmek için güç verdi. O, benim her şeyle yüzleşmemi sağladı; aşkla, sevgiyle, fedakarlıkla, şefkatle, terk edilmekle. Beni yerimden oynattı, bambaşka biri yaptı. Neden kimse beni uyarmadı? Neden hiç kimse bu konuda konuşmak bile istemiyor?

Anneliğin tüm mucizelerinin ve zorluklarının belki de en güzel anlatıldığı filmdir bu benim için. Konusu ilginizi çekiyorsa eğer, izlemenizi öneririm. İyi seyirler film severler.

Aşk Yemini, 2012

THE VOW
Aşk Yemini
2012



Yöneten: Michael Sucsy
Tür: Romantik Dram
Ülke: Abd, Brezilya, Avustralya, Almanya, Fransa, İngiltere 
Süre: 104 dk   
Imdb: 6.7     Sinemalar: 8.3
Oyuncular: Rachel McAdams, Channing Tatum, Scott Speedman, Sam Neill, Jessica Lange, Wendy Crewson



 I vow to love you, and no matter what challenges might carry us apart, we will always find a way back to each other.
-Leo



  Leo ve Paige, yeni evlenmiş mutlu bir çifttir. Birlikte geçirdikleri bir trafik kazası sonucu Peige komaya girer. Leo perişan bir şekilde başında beklerken, uyandığında Paige Leo'yu hatırlamaz. Yaşadığı hafıza kaybı kazanadan kaynaklanmaktadır ve hatırladığı her şey bir kaç sene öncesine kadardır. Sorun şu ki Paige hatırladığı son anılarda eski sevgilisiyle nişanlıdır ve başındaki adamı hiç tanımıyordur.
  Leo hemen yelkenleri suya indirmez. Paige'i anılarını hatırlaması için evlerine geri götürür. Ancak bu süreç ikisi için de kolay olmayacaktır. Bir gün öncesine kadar deliler gibi ona aşık olan karısı şu an onu hatırlamamaktadır. Paige içinse hiç tanımadığı bir evde, hiç tanımadığı bir adamla, kalbinde başka birine duyduğu duygularla ve büyük de bir baskı altındadır.

  Aşkınıza ikinci bir şans verir miydiniz? Yaşadığınız mükemmel ilişkileri düşünün. Bir trafik kazası ile aklınızdan tamamen silinirse, o adam sizi kendisine tekrardan aşık etmek için çabalar mıydı acaba. Leo'nun bu filmde yaptığı, aşık olduğu kadını geri kazanmak için verdiği çaba o kadar güzeldi ki. İzlerken Paige'e sinirlenmeden edemiyorsunuz. Zamanımızın en iyi romantik filmi benim için The Vow'dur. Oyunculardan mı, konudan mı bilmiyorum. Bu ikili birbirine gerçekten çok yakışmıştı. Ve filmde de mükemmel çifti oynuyorlardı kesinlikle. The Notebook'un Rachel McAdams'ı, Dear John'un Channing Tatum'u... Bu filmi önerirken bile kıskanıyorum çünkü göz bebeğim konumunda şu an ehe. İzlerken keyif alacağınız aşk tadında bir film bu gece size önerim olacak. Şüpheniz varsa fragmanı izleyin öncelikle. İyi seyirler film severler.

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Hancock, 2008

HANCOCK
2008




Yöneten: Peter Berg
Tür: Fantastik, Aksiyon, Suç
Ülke: Abd
Süre: 92 dk
Imdb: 6.5     Sinemalar: 8.5
Oyuncular: Will Smith, Charlize Theron, Jason Bateman, Johnny Galecki



Call me an asshole one more time.
-Hancock




  Superman'den Batman'e süperkahramanlar halkın göz bebeği. Haksız mıyım? Şehirde bir felaket olduğunda gelip her şeyi düzelten, suçluluları polise teslim eden, halkın huzurunu sağlayan bu adamlar halkın tüm sevgisini üzerinde taşıyor haklı olarak. Bizler de o filmleri izlerken bizim zamanımıza da bir tane süper kahraman gelseydi fena olmazdı diye düşünmeden geçemiyoruz tabii. Şimdi size önereceğim film bir süper kahraman filmi, ama daha önce gördüğünüz kahramanlık hikayelerinden biraz farklı.

  Hancock, uçmasıyla ve insan üstü gücü ile tam bir süper kahramandır. Ancak halk tarafından sevilmeyen bir kahraman. Alkolik olan süper kahramanımız acil durumlarda insanların yardımına koşar ve yardıma muhtaç olan kurbanları kurtarır ancak bunu yaparken çevreye verdiği zarar o kadar fazladır ki halk sürekli ondan şikayetçi olur. Son radde olarak tren yolunun üzerinde sıkışıp kalan arabadaki adamı kurtarmak için treni aniden durdurur ve trenin vagonları devrilmeye başlar. Milyarlarca dolar hasara sebep olan Hancock polisler, yargıçlar ve halk tarafından büyük bir baskı görür.
  Hayatını kurtardığı arabadaki adam Ray Embrey halkla ilişkilerde çalışmaktadır ve bu iyiliğinin karşılığını onun halkın gözündeki imajını değiştirerek yapmayı teklif eder. Kahramanımız bu teklifi zor da olsa kabul eder ve çalışmalara başlanır. Hancock, hukuk birimlerinin istediği şekilde hapse gider ve Ray'in önerisiyle orada halkın ona ihtiyacı olana kadar sabreder. Ve polis birimlerinin başı bir banko soygununda sıkıştığında halk Hancock'un adını sayıklamaya başlar. Sonunda kahramanımız halkının sevgisini kazanabilecektir.

  Halk tarafından sevilmeyen bir süper kahraman konusunu daha ilk duyduğumda filmi merak etmeye başlamıştım. Onun zamanındakilerin yerine kendimi koyduğumda anlayabiliyorum, adam tam bir serseri beyler bayanlar. Ancak dünyaya gelme amacının insanlara yardım etmek olduğunu da içinde bir yerlerde biliyor. Filmin bahsettiğim kısmını çokça sevdim ancak sonlara doğru bağlandığı aşk teması beni biraz afallattı. Sanırım, bir film epikse epik, lirikse de lirik olmalı görüşümden bir türlü cayamıyorum. Ama yönetmenimiz sonunu mükemmel bağlamıştı, bu konuda hakkını yememeliyiz. Bu geceki önerim sizlere, önce kendisini sonra da insanlığı kurtarması gereken bir süper kahramanın hikayesi. İyi seyirler film severler.

Kelebek Etkisi, 2004

THE BUTTERFLY EFFECT
Kelebek Etkisi
2004


Yöneten: Eric Bress, J. Mackye Gruber
Tür: Gizem, Fantastik, Bilim Kurgu
Ülke: Abd
Süre: 113 dk
Imdb: 7.7    Sinemalar: 9.1
Oyuncular: Ashton Kutcher, Logan Lerman, Amy Smart, Cameron Bright, Kevin Durand, Ethan Suplee


Such minor changes, such huge consequences.





  Evan Treborn, küçük bir kasabada yalnız annesi ve yakın arkadaşlarıyla yaşayan bir çocuktur. Küçük yaşından beri bayılmalar ve hafıza problemleri ile baş etmektedir. Bu bayılmalarının aklın kabul edebileceğinden öte bir boyutu vardır. Evan, 7 yaşından beri günlük tutmakta ve bu günlüklere her gününü yazmaktadır. Büyük travmalar yaşadığı günlerin olduğu sayfaları okuduğunda burnu kanayıp bir bayılma geçirir ve  o zamana geri döner. Hastalığı ona sürekli geçmişte yapılan hataları düzeltme şansı verse de hastalığını çözene kadar her şeyi daha karmaşık hale getirir ve geleceği büyük ölçüde değiştirir. Son olarak Evan, öyle bir zamana gider ki, tüm köprüler yıkılır.

  Bu film, izleyen herkeste eminim bir iz bırakmıştır. Ve izlemeyenlerde de klasiklerde her zaman olan korkuyu yaratıyordur. "Sıkıcıdır be..." Ben de çok geç izledim ve size filmden sonraki düşüncenizi söyleyeylim: Böylesine yaratıcı bir konuyu nasıl bir insanoğlu düşündü de yazdı da böyle kaliteli bir film yaptı. Akıllara zarar.Yıl itibariyle Ashton Kutcher'ın parladığı film olduğunu düşünüyorum. Böyle bir filmde baş rol oynamak ne demek. Zamanda yolculuk bir çok filme ve diziye konu olmuştur ancak Evan'ın zamanda yaptığı ufacık bir değişiklikle arkadaşlarının bazen psikopat bir adam, bazen çalışkan bir öğrenci oluşu yaşadığımız travmaların hayatımızı en çok etkileyen kilit noktalar  olduğunu gözler önüne seriyor. Kesinlikle izlenmeden geçilmeyecek bir klasik olduğunu vurguluyorum. İyi seyirler film severler.

21 Ağustos 2012 Salı

Kiracı, 2011


THE RESIDENT
Kiracı
2011


Yöneten: Antti Jokinen
Tür: Gizem, Gerilim
Ülke: Abd, İngiltere
Süre: 91 dk
Imdb: 5.2     Sinemalar: 7.4
Oyuncular: Hilary Swank, Jeffrey Dean Morgan, Christopher Lee, Lee Pace, Aunjanue Ellis, Penny Balfour, Kisha Sierra


There's something creepy about my apartment.
-Juliet


  Doktor Juliet Bliss sevgilisinden yeni ayrılmış bir doktortur. Sevgilisiyle olan evinden taşınan Juliet yalnız yaşayacağı yeni bir daire aramaya koyulmuştur. Brooklyn'de eski bir apartmanda hoşuna giden bir daire bulur. Yakışıklı ev sahibi ile anlaşmayı imzalar ve eve yerleşir. Ev sahibi Max'ten etkilenmiştir ve bir akşam onunla bir randevuya çıkar. Ona ne kadar hoş davranırsa davransın kısa zamanda henüz bir ilişkiye hazır olmadığını farkeden Juliet, bu durumu Max'e açıklar.
 Son zamanlarda işe sürekli geç kalıyor ve evde bir şeylerin yerleri değişmekte olduğundan neyden şüpheleneceğini bilemiyordur. Eve kamera sistemi yerleştirir ve onu izlediği zaman asıl gerçekle yüzleşir. Ev sahibi takıntılı bir sapıktır ve sürekli evine girip çıkan, içeceklerine ilaç katıp onu uyutan ve hatta geceleri ondan faydalanan bir adamın evinde yaşıyordur. Şimdi asıl sorun, bu sapık takıntılı ev sahibinin elinden nasıl kaçacağıdır.

  Takıntılı tipler filmlerin vazgeçilmezi. Onların istediklerini elde etmek için verdikleri çaba bir fili başından sonuna kadar heyecanla götürmeye yetiyor. Bu filmi sinemada izlemiştim. Max'in iki yüzlülüğü gerçekten sizi çıldırtacak. Arkadan iş çevirmek diye tam olarak buna denir işte. Juliet'in kaçış sahnesi çok heyecanlıydı. Her deliğini bildiği bir yerde bir adamın elinden kurtulmak kolay olmasa gerek, değil mi? Bu akşam size önerim The Resident, iyi seyirler film severler.